Besteciler.org 2006-2016
Anasayfa arrow AdanZye arrow Index arrow AMATÖR SÖZ YAZARLARI arrow AMATÖR SÖZ YAZARLARI   
Cuma, 29 Mart 2024
Anasayfa
AdanZye
Besteciler
Söz Yazarları
Amatör Söz Yazarları
Bestelenmiş Sözler
Video Paylaşım
Şairler & Şiirleri
Yılmaz Tatlıses
Erdal Erdoğan
Site İçi Arama
Super.Besteciler.org
Besteciler 2017
besteciler6

bestecilerlogo01.jpg

HEPSI |0-9 |A |B |C |Ç |D |E |F |G |Ğ |H |I |İ |J |K |L |M |N |O |Ö |P |R |S |Ş |T |U |Ü |V |Y |Z

Index arrow AMATÖR SÖZ YAZARLARI arrow AMATÖR SÖZ YAZARLARI

Ali Rıza Malkoç ( 1 ) PDF Yazdır E-posta
Yazar Administrator   
Pazar, 09 Mart 2008

Sample Image

 

HTML clipboard Yalan mı ? 
 
 Yalan insana mahsustur
 Hayvanlar yalan söylemez
 Bu önemli bir husustur
 Hayvanlar yalan söylemez
 
 İnsan gizler vahşetini
 Kalbindeki dehşetini
 Kim yiyor kimin etini?
 Hayvanlar yalan söylemez
 
 Fili, diş için öldürdük
 Acaba kimi güldürdük?
 Hep insanları yıldırdık
 Hayvanlar yalan söylemez
 
 Kuş yem taşır yuvasına
 Leylek uçar ovasına
 Arı sadık davasına
 Hayvanlar yalan söylemez
 
 İnek, ottan sütü verir
 İnsan alır satıverir
 İçine su katıverir
 Hayvanlar yalan söylemez
 
 Tavuk sunar yumurtayı
 At besliyor, yağız tayı
 Varsa, örtmüyor hatayı
 Hayvanlar yalan söylemez
 
 Tilki postu verdi sana
 Giy de, kurnazlık satsana
 Bunu da ekle yasana
 Hayvanlar yalan söylemez
 
 Neyi varsa ortadadır
 İstemez torpil ve hatır
 At, eşek, kedi ve katır
 Hayvanlar yalan söylemez
 
 İnsan olmak, ne de zormuş
 Hakikat, avuçta "kor"muş
 Bilemem kim, nasıl yormuş?
 Hayvanlar yalan söylemez
 
 07/08/2009 Bursa
 

 

HTML clipboard Bir Seher Vakti 
 
 Kelimeler topladım ben yıllarca
 Mânâ yükledim de, şiire döndü
 Talihsiz bahtıma, kafiye koydum
 Nice çözülmezler, uğura döndü
 
 Söz harmanı, hazır ise hasada
 Bütün yollar, kapalıdır fesada
 Ufuklarda yükseliyor gür seda
 İnleyen nağmeler, çığıra döndü
 
 Seher vakti, aydınlığa işaret
 Yar sineni, bak ordadır beşaret
 Haksız-acımasız yoruma ar et
 Hakir gördüklerin, değere döndü
 
 Geçitsiz yollarda, bekleme geç git
 Bu muydu ezelden verdiğin ahit?
 Açık kapıların bekçisi şahit
 Ip ıssız mekanlar, şehir'e döndü
 
 Dua dua yükselince nefesler
 Coşkuyla buluştu, aheste sesler
 İnsan, insanlığa muhabbet besler
 Fiziksel boyutta, zahire döndü
 
 Asıl olan sözdür, bir de eylemi
 Gönül damgalıysa, geçmiyor demi
 Beden hücre hücre, rotasız gemi
 Nedendir bilinmez, şaire döndü
 
 12/05/2009 Bursa
 
 Dem: Zaman, vakit
 Çığır: Yol, iz, yöntem, devir
 Beşaret: Müjde, muştu, sevindiren haber
 Ahit: And, söz verme, antlaşma
 Aheste: Yavaş, sessiz, ağır
 Zahir: Açık, belli, görünen
 

 

HTML clipboard Hayal Et, Hâle Dönsün 
 
 Bir rüya mı desem, yoksa hayal mi?
 Toprağına, bahar gelmiş ülkemin…
 Desen desen çiçek açmış bahçede
 Toprağına, bahar gelmiş ülkemin…
 
 Dikeni saklamış, gülün dalları
 Bir başka sarıyor, dostun kolları
 Neye alamettir, mevsim halleri?
 Toprağına, bahar gelmiş ülkemin…
 
 Soframızdan, bülbül de yer karga da
 Sınırı aşmayan, kalmaz arkada
 Zulüm bizden titrer, zalim korkuda
 Toprağına, bahar gelmiş ülkemin…
 
 Bağlamışlar taşlarını ocağın
 Yörünge, dengesi iç içe çağın
 Merhamet kuşandı köşe bucağın
 Toprağına, bahar gelmiş ülkemin…
 
 Beklentide sıfır, görevde hamal
 Anlayış dorukta, her fert pür kemal
 Diller hakta bülbül, kem sözlere lâl
 Toprağına, bahar gelmiş ülkemin…
 
 Gönlün mimarisi, hayalle başlar
 Kumu niyetimiz, harcı gardaşlar
 Gerçeğe yön tutmuş, hülyalar düşler
 Toprağına, bahar gelmiş ülkemin…
 
 26/04/2009 Bursa
 

 

HTML clipboard Görüntüler-2 
 
 Şeytan kıskandıran insanımız var
 Tatlı dil altında, “yılanlar” gördüm
 İnsanlık mı gaye, şöhret mi şan mı?
 Şerrinden kaçınan “yılanlar” gördüm
 
 Genleriyle oynadılar sevginin
 Saltanatı sürer, bin bir sövgünün
 Çaktırmadan yuttur, modası günün
 Tek ayak üstünde, “yalanlar” gördüm
 
 Ayrık otu, barınmazdı bahçede
 Gönülsüz tek nakış, olmaz bohçada
 Bazen cümlelerde, bazen hecede
 Mânâyı kökünden , “yolanlar” gördüm
 
 Dünyevi – Uhrevi hesabı silmiş
 Bu yeni bir lisan, meğer bir dilmiş
 Helalini zaten ganimet bilmiş
 Haramdan hileden, “çalanlar” gördüm
 
 “Hey gidi günler hey” demek çözüm mü?
 Kabına sığmayan nedir, özüm mü?
 Dal aşı tutmamış, suçlu üzüm mü?
 Yârenler, erenler, “bilenler” gördüm
 
 Kaliteyi abartıp da soralım
 Daha güzeline kafa yoralım
 Nerede hata var, orda duralım
 Sağanak yağmurda, “solanlar” gördüm
 
 Her ânı, her rengi, farklı hayatın
 İnişi, yokuşu, çarklı hayatın
 Adası, kulesi, garklı hayatın
 Ağlanacak hale, gülenler gördüm
 
 17/03/2009 Bursa
 Gark: Suya batma, batırma, boğulma
 

 

HTML clipboard Gerek 
 
 Hatalar haddi aşınca
 Çift gönüllü yürek gerek
 Çamur dize ulaşınca
 Çift gönüllü yürek gerek
 
 Hep konuşan fikren hasta
 İcraat kokuşmuş yasta
 Halden anlamayan dosta
 Çift gönüllü yürek gerek
 
 Sabır ümit kardeş bize
 Terimiz karışır ize
 Işık gereken gündüze
 Çift gönüllü yürek gerek
 
 Mânâsız harfe heceye
 Tütmez, tutuşmaz bacaya
 Sabahı meçhul geceye
 Çift gönüllü yürek gerek
 
 Topuzu kaçmış kantara
 Kültürü uçmuş mantara
 Her şeyi nâmâ yontara
 Çift gönüllü yürek gerek
 
 Zulm altında ezilene
 Canlı canlı yüzülene
 Halka rağmen yazılana
 Çift gönüllü yürek gerek
 
 Bu dünyanın yükü ağır
 Gece kahır, gündüz kahır
 Ne bağır, ne yardım çağır
 Çift gönüllü yürek gerek
 
 26/01/2009 Bursa
 

 

HTML clipboard Cehalet Başa Bela 
 
 Okumadan olmuyor
 Cehalet başa bela
 Kalemle de dolmuyor
 Cehalet başa bela
 
 Diploması tasdikli
 Aracı dört lastikli
 Gittiği yol gedikli
 Cehalet başa bela
 
 Haberi yok yazandan
 Ayran içer kazandan
 Hakk korusun azandan
 Cehalet başa bela
 
 Dört söyleyip bir dinler
 Destekçisi yeminler
 Yetişin ey emînler!
 Cehalet başa bela
 
 Beceremez kıskanır
 Cihanı sersem sanır
 Yorulur da usanır
 Cehalet başa bela
 
 Erdim sanır kemale
 Kalp şaşırır bu hale
 Cüsse değil merhale
 Cehalet başa bela
 
 Düstur eyle görgüyü
 Kalpten kaldır sürgüyü
 Kov gitsin ön yargıyı
 Cehalet başa bela
 

 

HTML clipboard Ali Rıza Malkoç ve Mikdat Bal MSN dertleşmesi - 1
 
 Kar yağdı kesildi kömür ocaktan
 Kimileri kebap olmuş sıcaktan
 Ümidimiz dibe vurmuştu çoktan
 Nerelerde kaldın Mikdati baba? ..........Ali Rıza Malkoç
 
 Hasret kalmış yurdum bahara, yaza
 Kömür naz mı etmiş gelince gaza?
 Ayaklar uymuyor bu kadar hıza
 Üşürken gönüller har mı acaba? ...............Mikdat Bal
 
 TÜM AVRUPA, senin eline bakar
 Anadolu ise, yoluna bakar
 Susamış gönüller, diline bakar
 Nerelerde kaldın Mikdati baba? ..........Ali Rıza Malkoç
 
 Salmıyor ki gelsem şu garip eller
 Haykırışa devam, susmasın diller
 Yerini bıraksın borana yeller
 Susmanın faydası var mı acaba? ...............Mikdat Bal
 
 Madden avrupada, manen dünyada
 Kimi hayal eder, kimi rüyada
 Yıkıldı değerler, sıra hayâda
 Nerelerde kaldı Mikdati baba? ..........Ali Rıza Malkoç
 
 Dünya’dayız değil onun dışında
 Kimi rüya kimi hayal peşinde
 Yapısına göre herkes işinde
 Ölen insanlık mı, âr mı acaba? ...............Mikdat Bal
 
 ERLERİN başında paşa gerektir
 Sürme dile değil, kaşa gerektir
 Düşman izi sürer, tuşa gerektir
 Nerelerde kaldın Mikdati baba? ..........Ali Rıza Malkoç
 
 Sizin gibi ben de garip bir erim
 Selâmınız gelsin bellidir yerim
 Cümlenize candan selam ederim
 Kaldığınız mekan kar mı acba? ...............Mikdat Bal
 
 Seni baba bildik, şiir yolunda
 Sağında Sentezi, ben’se solunda
 Allah kuvvet vermiş, işte kolunda
 Nerelerde kaldın Mikdati baba? ..........Ali Rıza Malkoç
 
 Varolun sağolun sizlerle varım
 Gurbette ah eden bir cefakarım
 Sizi çok severim gönüldaşlarım
 Herkes sizin gbi der mi acaba? ...............Mikdat Bal
 
 Çaykara, Sürmene, Of’ta ünün var
 Koyun sürüsünde tonca yünün var
 Seninde dünyada biten sonun var
 Nerelerde kaldın Mikdati baba? ..........Ali Rıza Malkoç
 
 Üzerime gelme yaralıyım ben
 Asla sorgulamam nereliyim ben!
 Gurbette de olsam oralıyım ben
 Dünya gurbetçiye dar mı acaba? ...............Mikdat Bal
 30/12/2008 Bursa / Hollanda
 

 

HTML clipboard İstemem
 
 Vur nefsine eğerini
 Kalpten uzak düş istemem
 Yaşarken bil değerini
 Gözde sahte yaş istemem
 
 Yırtıcı kuşları geçtik
 Sanki yaban ele uçtuk
 Kefeni kendimiz biçtik
 Akıl almaz baş istemem
 
 Denge ile iradeli
 Eylem günaha perdeli
 Hesap ortada irdeli
 Ne taşsın, ne boş istemem
 
 Ünlem yoktur, soru sormam
 Gül ile geleni kırmam
 Talebin hak ise dürmem
 Sözün belge, fiş istemem
 
 Bazen mülkümüz azdırır
 Dil dikenli, söz kızdırır
 Hırs dosta mezar kazdırır
 Göze gölge kaş istemem
 
 Karar belli, sınır nokta
 Her zaman, şüphe var çokta
 Sözü tadında bırak da
 Yaralayan taş istemem
 
 15/12/2006
 

 

HTML clipboard İnsan Var, İnsancık Var
 
 Seyreyler kâinatı
 İnsan var, insancık var
 Bakışında sanatı
 İnsan var, insancık var
 
 Zerreden yaratılmış
 Enaniyet katılmış
 Ünvanla parlatılmış
 İnsan var, insancık var
 
 Yutar her daim gâmı
 Cennettedir makamı
 Ders eylemiş ahkâmı
 İnsan var, insancık var
 
 Kimisi sever sisi
 Kim hürmet dilencisi
 Gönüllerin incisi
 İnsan var, insancık var
 
 Esintisi öteden
 Çağrısı kaç kıtadan
 İlham almış atadan
 İnsan var, insancık var
 
 Veren el iz bırakır
 Altına döner bakır
 Sermayesi tam takır
 İnsan var, insancık var
 
 Her ân ikram-ı Hüda
 Ömür geçer beyhude
 Hak kapısında geda
 İnsan var, insancık var
 
 Sözü hassas terazi
 Toprak tohumdan razı
 Esir almış marazı
 İnsan var, insancık var
 30/11/2008 Bursa
 
 Enaniyet: Bencillik, benlik
 Ahkâm : Hükümler
 Hüda : Yaratan, Hakk
 Maraz : Hastalık, zorluklar, engel
 

 

HTML clipboard İlgilisine Mektup (3)
 
 Vicdanlar yıpranmış, akıl yaralı
 Gönlümde reçete “buruştu” beyim
 Bencilce bakışa, kafa yoralı
 Kaç asır tarihe “karıştı” beyim
 
 Koca dünya, koca yalanmış meğer
 Merkebin sırtında, gümüşten eğer
 İnsana yakışan, insanca değer
 Aynı safta canlar “vuruştu” beyim
 
 Süs bitkisi gibi dostu neyleyim
 Sen meyve ol, ben altında seleyim
 Hikmet kapısında, sâdık köleyim
 Sap ile samanlar, “yarıştı” beyim
 
 Güneşte kuruttum hayallerimi
 Çok aradım, mevsimlerde yerimi
 İnsan nedir, iradesiz sürü mü?
 Kim gerçek murada “erişti” beyim?
 
 Şafak söktü, kara göründü derken
 Özlemlerim, liman liman gezerken
 Rıhtımda bekledim, kaç sabah erken
 Elimde mendilim “kırıştı” beyim
 
 Zincirini kırdı, tutsak beyinler!
 Artık umut dolu nağmeler inler
 Yetti gari, ayrılığı kim dinler?
 Kalp ile kafalar “barıştı” beyim
 
 19/10/2008 Bursa
 

 

HTML clipboard Arızalı Duygular

 

Noterden tasdikli gurur sahibi
Burnu yere düşse, eğilip almaz
Mağrur nefis, kükreyen aslan gibi
Neyi sunsan, uslanıp iflah olmaz

Cimri insan, evde silker tozunu
Hiddet ehli, ayarlamaz dozunu
Nankör kafa, gizli oynar kozunu
Cahil ise, adabı erkan bilmez

İsrafkârın eli delik, gözü aç
Tembel insan, hiç sormaz ki saat kaç?
Vurdum duymaz, kulağında var tıkaç
Duyarlı gönüller, gaflete dalmaz

Yalancının mumu, öğlende söner
Kararsız söz verir, üç günde döner
Münafık bakışa, artık kim kanar ?
Bugünün kararı, yarına kalmaz

Takma olsa kolu, bırakır yolda
Unutkanlık, yakışmıyor bir kulda
Her maharet, öğretilmez okulda
Cemiyet insanı, zamandan çalmaz

Dünya yansa, bir tutam otu yanmaz
Gamsız; en ufacık derde dayanmaz
Vefasız; adını bir defa anmaz
Aşk bahçesi, susuz kalsa da solmaz

Deşifre edildi, kirli duygular
Kimi çöpe atar, kimi uygular
Yeter artık, sona ersin kaygılar
İnsanlık yüce güç, oyuna gelmez

24/08/2008 Bursa

 

HTML clipboard İlgilisine Mektup (2)
 
 Sakın isyan gibi algılanmasın
 Topraklar suyunu “tutmuyor” beyim
 Öküzün yemine bile yetmedi
 Bu yıl ürün para “etmiyor” beyim
 
 Küresel ısınma, küresel bela
 Nerede açık var, tespit evvela
 Gelişmiş tarımda, okunur salâ
 Arazi bol, ürün “bitmiyor” beyim
 
 Hadi maldan geçtik, üründen daldan
 Zamanı yaşamaz, bilmeyen haldan
 Tepside sunulan, bomboş hayalden
 Basiret sahibi, “tatmıyor” beyim
 
 Gidemediğin yer, değildir senin
 Ulaşımda, ağzını aç kesenin
 Havadan, denizden, raydan küsenin
 İşleri yolunda “gitmiyor” beyim
 
 Balın varsa, sineğin de çok olur
 Faydasız laf, geri dönen ok olur
 Gurur ile yol alanlar yok olur
 İbretli söz derse “yetmiyor” beyim
 
 Gitmek ile, varmak arasında fark
 Nasibin var ise,düzgün döner çark
 Kaybedecek ideali yoktan kork
 Hedefsiz, kuş bile “ötmüyor” beyim
 
 Suyumuz azaldı, aha bitecek
 Üç kova su kalmış, kime yetecek
 Gazla dönen türbin, iflas edecek
 Kimse hayırına “satmıyor” beyim
 
 Sağlıkta kalite, artsın daha da
 Eğitim, güvenlik, bir çok sahada
 Nükleer de, geç kalınması hata
 Bölgemizde barış “tütmüyor” beyim
 
 Tembellik, tenperlik, tutunmaz bizde
 İbret vardır, bıraktığımız izde
 Ne kıştayız, ne baharda, ne güzde
 Mevsimler başlıyor, “bitmiyor” beyim
 

 

HTML clipboard İlgilisine Mektup (1)
 
 Selâmun Aleyküm, gelir mi sesim?
 Asırlardır, yüzler “gülmüyor” beyim
 Dert – derman karışmış, hepsi merasim
 Dost görünen bile, “bilmiyor” beyim
 
 Telgraf çekmiştim, geldi geriye
 Güneşsiz buzdağı, nasıl eriye?
 Yanıldık!.. Tilkiyi kattık sürüye
 Neden, hak yerini “bulmuyor” beyim?
 
 Etrafı dolamış, ateş çemberi
 Herkese sunarız, miski amberi
 Selâm göndermiştim, çevirdi geri
 Rüşvet değil diye, “almıyor” beyim
 
 Günübirlik hesap ile ilerler
 Haşerata, mesken olmuş kilerler
 Yol yordam bilmeze, bilmem ne derler?
 Bu nağmeler, bizden “çalmıyor” beyim
 
 Tavan yaptı, “etiksiz” ahlâkımız (!)
 Leylekleri, geçti bak lak lakımız
 Suç dosyamız, süs yerine takımız
 Yüzsüzler saçını, “yolmuyor” beyim
 
 Kucağımda buldum, ben yükü gâmı
 Mum ile ararız, biz diğerkâmı
 Kalbura çevirdik, işte ahkâmı
 Adalet yazıyla “gelmiyor” beyim
 
 Pazara çıkardık, aşkı sevgiyi
 Doladık dillere, türlü sövgüyü
 Muhabbeti sorma, dipsiz bir kuyu
 Artık Ferhat dağı “delmiyor” beyim
 
 Boş yerinden baktım, bardağın bugün
 Bana matem günü, yad ele düğün
 Gönülden hasadım, eksi topyekün
 Sadece susuz gül “solmuyor” beyim
 Sesime kulak ver “olmuyor” beyim
 
 Diğerkâm: Başkalarını düşünen
 Ahkâm: Hükümler
 Yad : Yabancı
 

 

  HTML clipboard Derin İnsan
 
 Gelecekten umut, geçmişten huzur
 Arar durur insan, yeşeren düşle
 Sığındığı sabır, her gelen Hızır
 Bazen de avunur, gündelik süsle
 
 Duygular, duyular, hep ilgi umar
 Yürekler yaralı, bazen tarumar
 Bir kaç gönülden söz, açığı yamar
 Şahlanır yeniden, dipdiri hisle
 
 Nalıncı keseri, yürüyen zaman
 Yontup durur, umudumdan an be an
 Vicdan mihenk taşı, dokunma aman
 Kaybetme ölçüyü, gerisin boşla
 
 Rahmet rüzgârıyla, açtık kanadı
 Yollar bazen, yolcuları sınadı
 Çıkmaz sokaktasın, bırak inadı
 Sırtını yıkılmaz duvara yasla
 
 Yaşamda nerdeyiz, baş mı, sonu mu?
 Kaynayan evrende, bu da soru mu?
 Ayırmıyor ateş, yaş mı, kuru mu?
 Toplumsal yangında, dostunu eşle
 
 İnsanoğlu, akar akar durulur
 Su testisi, su yolunda kırılır
 Beste noktalanır, bohça dürülür
 Çağırırlar gider, kutlu bir sesle
 
 Mihenk taşı : değerli madenler için denek taşı,
 (mecaz) Birinin değerini, ahlakını anlamaya yarayan ölçü
 Tarumar : Dağınık, karışık, perişan.

 

  Hassas Terazi
 
 Yangından mal kaçırır, derdi kendi nefesi
 Bu ses yabancı değil, başında kimin fesi?
 Zor günde belli olur, dostun düşmanın hası
 
 Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan?
 Fikriyata bakarım, ben anlamam kavuktan
 
 İsterim kara günler, güneşte kurutulsun
 Yaslı yaşlı gönüller, sevinsin de kurtulsun
 Şaşmaz terazi ile, her icraat tartılsın
 
 Bu ne biçim gidişat, içim dondu soğuktan
 Fikriyata bakarım, ben anlamam kavuktan
 
 Sele verdik harmanı, kağnı kaldı bayırda
 Yaz boz tahtası mıdır, öküz öldü çayırda
 hiç bir şeyde gözüm yok, sen neslimi kayır da
 
 Bin bir umut beklerken, ayı çıktı kovuktan
 Fikriyata bakarım, ben anlamam kavuktan
 
 Doğum yaptıran ebe, çocuğu aldı kaçtı
 Bu işe sabıkalı hırsızlar bile şaştı
 Hak, hukuk, görev, sınır, birbirine karıştı
 
 Biz ayranı beklerken, çamur çıktı yayıktan
 Fikriyata bakarım, ben anlamam kavuktan
 
 İstemem gül bahçede, faydasız ayrık otu
 Kendini taşıyamaz, neyleyim koşmaz atı
 Gündelik sefahatı, terk eyledik rahatı
 
 Dün doğruyu haykırıp, bu gün dönen cayıktan
 Fikriyata bakarım, ben anlamam kavuktan 

Evrensel Urlar ve Surlar
 
Egemenlik ulusundur kayıtsız
Millet ve Meclisi, büyüktür büyük
Dost – düşman aşikâr, gerekmez kâhin
Pişmiş aşa su katanlar, yüktür yük
 
Çalışan millettir, üreten millet
Bu yara vahimdir, süremez zillet
Sülüklerin ömrü kısadır elbet
Emer hazmedemez, bayıktır bayık
 
Asalaklar, parazitler hazırcı
Tahammülsüz kafa, her zaman “hır”cı
Yenik pehlivanlar, kaosun burcu
Minderi görünce, cayıktır cayık
 
Millete sevginiz, yamyam usulü
Kes de pişir, çorbasını yap sulu
İtirazım vardır, işte yazılı
Vicdan sessiz, beyin ayıktır ayık
 
Biz milletiz, dert bizim derman bizde
Katıksız saf, geçerli ferman bizde
En uyumlu, rengârenk harman bizde
Sizdeki muhabbet, geyiktir geyik
 
Sanki engizisyon çarkı kurulmuş
Dönen dünya, can evinden vurulmuş
Düzen çapraz, ar damarı yarılmış
İnsafsız boş kafa, yayıktır yayık
 
Cumhuriyet, demokrasi andımız
İnançlara saygı, en baş bendimiz
Yüce iradeyi, siz ne sandınız?
Bu Millet güzele, lâyıktır lâyık


Zaman / Zemin Etüdü
 
 Barkodladım, hatamı günahımı
 Merak etme, seninkiyle karışmaz
 Önyargıyla almayasın ahımı
 “Hayır”la sarışan, “şer”de yarışmaz
 
 Dün geçti, bugünse sorma hâlimi
 Yarınlara kurdum ben hayalimi
 Sığdırdım içime, koca alemi
 “Yâr”la barışmayan, “yad”la barışmaz
 
 Kavgaya sebep çok, kırıp dökelim (!)
 Bugün tamir edip, yarın yıkalım (!)
 Başaramaz bunu, en gaddar zalim
 Hakk’tan gelen ferman, asla buruşmaz
 
 Tomurcuklar açtı, bak bahar geldi
 Renk renk kelebekler, kozayı deldi
 Güzeli görmeyen gözler engeldi
 İnsafla yol alan, asla vuruşmaz
 
 Dil ile kaybolan, alınmaz dişle
 Menzillere, varılmaz bu gidişle
 Fikrini – zikrini, birebir eşle
 Zıtlıklar buluşur, ama görüşmez
 
 Zemin etüdünü yapıp dünyanın
 Sondaj vurup, dolaşmalı her yanın
 İçi boştur, muhabbetsiz zamanın
 Gönülden doğmayan, dosta erişmez
 
 Yad : Yabancı, el
 Etüt : Herhangi bir konuda yapılan inceleme, araştırma., ön çalışma
 Gaddar: Acıması olmayan, başkalarına haksızlık eden,
 merhametsiz, katı yürekli, insafsız 

Tezatlar Mezat'a Düştü
 
 Gönlüm tutuşur da bazen
 Düşünürüm hece hece
 Kim, nerede, niçin, neden?
 Çok sorulu bir bilmece…
 
 Fazla konuşmak mı kültür?
 Beklentilerimiz tür tür
 Paketle mezara götür
 İnan ki gidiyor güce
 
 Sevdamız var, kavgamız var
 Sevincimiz, kaygımız var
 Hak edene saygımız var
 Despot gönlümüzde cüce
 
 Kimi hürmet dilencisi
 Kimi merhamet elçisi
 Aslında belli ölçüsü
 Fazla yaklaşmayın uca
 
 Bu hangi mahlûkun tavrı?
 Vicdanı kör, dili sivri
 Cilalı teneke devri
 Sanki gün ortası gece
 
 Tezatlar mezata düştü
 Fikir değil, demek düştü
 Bilmeyen koştu üşüştü
 Sanki Piyeste gülmece
 
 Aynı hamurdan mayamız
 Bizi biz yapan hayâmız
 Dantelimiz ve oyamız
 Değer katar başta taca
 
 Tezat: Karşıtlık, karşıt olma, zıtlık, çelişki
 Mezat Malı : Bayağı ve ucuz mal.

Dudak Payı
 
 Büsbütün karartma, saf yüreğini
 Bana da yer ayır, bir dudak payı
 Sevdalara yol aç, bil gereğini
 Bana da yer ayır, bir dudak payı
 
 Yüklenince bulut, iner damlalar
 Islaklık içime inşirah salar
 Hayalini doldurmasın “şâşâ”lar
 Bana da yer ayır, bir dudak payı
 
 Elinde yüzünde var akçe izi
 Maddi reçeteyle, diner mi sızı?
 Kov da gitsin, benlik çalan hırsızı!
 Bana da yer ayır, bir dudak payı
 
 Garazın – marazın, sarmış bedeni
 Kararan ufuklar, bitirir teni
 Kim arar ki, terk edip de gideni?
 Bana da yer ayır, bir dudak payı
 
 Açık kapı kalsın, kapama yolu
 Beklerken baharı, bastırır dolu
 Sorun ve cevabın, nâhoş kokulu
 Bana da yer ayır, bir dudak payı
 
 Taş yerinde ağır, itekle hele
 Güce güç katalım, verip el ele
 Zehir doldurur mu, gönül gönüle?
 Bana da yer ayır, bir dudak payı
 
 Bu kötü, o yanlış, diğeri çirkin(!)
 Çamur suyu ile, dönüyor çarkın
 Hangi makam ile söylenir şarkın?
 Bana da yer ayır, bir dudak payı
 
 İnşirah: Gönül açılması, ferahlık
 Şaşa: Gösteriş, süs
 Akçe: Para
 Benlik: Kendilik, şahsiyet
 Nâhoş: Hoş olmayan, çirkin, kötü


 Damlalar
 
 Yorgun düştüm, karanlıkta koşmaktan
 Ümit durağına, serdim hasırı
 Duygu hasılatım, geçmez elekten
 Tamı kaybetmeden, topla küsürü
 
 İnsanı insan bil, takma kulpunu
 Son nefese değin, yokla kalbini
 Şaşırtmasın seni, günlük albeni
 Yanılır her beşer, vardır kusuru
 
 Mevlana seslenir: “kim olunsan gel!”
 Şimdi olsa derdi, “kim çağırsa git!”
 Pırıltılı sözler, hikmetli öğüt
 Her devirde, aydınlatır asırı
 
 Dilleri tutulsa, gözünden akar
 Tutuşur kelime, sözünden akar
 Güven veren mânâ, yüzünden akar
 Bilen bilir bunu, nedir ki sırrı?
 
 Kimin umurunda, batarsa gemi?
 Ağıt mı yakalım, güzelleme mi?
 Doyumsuz nefise, vurursak gemi
 Olur artık, gönlümüzün esiri
 
 Karşılıksız sevgi, adı merhamet
 Şefkat bağışlıyor, al da merhem et
 Çağlayana oluk, kargaşaya set
 İşte budur, safi kalbin öşürü…
 
 18/05/2008 Bursa


 Fikirler ve Kirler
 
 Su gibi akmalı, fikir dediğin
 Berrak, Safi, duru, yüceden yüce
 Güç vermeli bana, her söylediğin
 Nasıl çözülür ki, bu zor bilmece ?..
 
 Nabza göre şerbet, sırıtır elbet
 Mavi boncuk dağıtır, sepet sepet
 Havanda su dövülmez ilelebet
 Zulmün tahtı bize, cüceden cüce…
 
 Unutmayan, yutmayan bir vurguyla
 Mert oğlu mert, hep yaşatan kurguyla
 Varır hedefe ok , kırılmış yayla
 Gün batsa da doğar geceden gece…
 
 Karıncalar, ağır yürür menzile
 Razıyız biz, engebeye tenzile
 Hakikate köle, düşmandır ‘zül’e
 Bu nasıl sabırdır, niceden nice ?..
 
 Fikir bir zemindir, kurmalı bina
 Tutarsa mayası, sığmaz kabına
 Birkaç sözüm kaldı, sevdadan yana
 Kırparız - ekleriz, heceden hece…
 
 Engebe : Zor arazi, çukur, dağ, bayır
 Tenzil: İndirme, azaltma
 Zül: Alçalma, düşkünlük, Ayıplanacak şey.
  

Vaziyetten Vasiyete
 
 Tanıyasın Yaradan’ı her daim
 Üzerine farzdır, “boşlama” oğul!
 Halk içinde hizmetkâr ol canlara
 Tek kişilik hayat “düşleme” oğul!
 
 Kanmayasın, şu dünyanın süsüne
 Cazip görüntüsü, gümbürtüsüne
 Mevlâm güç versin de haktan sesine
 Dik duruşu asla “esleme” oğul !
 
 Dilin sivri olsa, sakın batmasın
 Gönlün hüzün dolsa, sakın yatmasın
 Haramı helale asla katmasın
 Vücutta habis ur “besleme” oğul!
 
 Arı oğul verir, kendi cinsinden
 İnsan tüter, haberi yok isinden
 Sen örnek ol, iz sürülsün peşinden
 Sağlam dala koruk “aşlama” oğul!
 
 Kimi pulda yüzer, kimisi çulsuz
 Azgın yoldan çıkmış, garibim yolsuz
 Erenler deryayı geçiyor salsız
 Hakiri, sakın ha, “fişleme” oğul!
 
 Cemiyet insanı, hizmette önde
 Toptan tamirat var, boş durma sen de
 Yiğit belli olur, en kara günde
 Sür atını coşsun, “çüşleme” oğul!
 
 Uyurken bir gözün açıkta olsun
 Dikkatin, akıldan kaçıkta olsun
 Merhametin, sevgin, kucakta olsun
 Şefkat sarayını, “paslama” oğul!
 
 Aldatanlar, aldanmıştır bilesin
 Kurtuluş bekleyen, hayır dilesin
 Yüce hakikate, sen silsilesin
 Kirli duvarlara, “toslama” oğul!
 
 Bu topraklar, takas edildi canla
 Yüzbinler yürüdü, Ukba’ya şanla
 İnsanlık nişanlı, nefsi aşanla
 Fikrini yabana “yaslama” oğul!
 
 Vefa denen duygu, olmalı diri
 Unutmayan kalpler, saklamaz kiri
 Ruh yoksa birlikte, besbelli sürü
 Faydasız binayı “süsleme” oğul!
 
 İnsaf elden uçtu, dipsiz kuyuda
 Olsun rağbet, yıkıp-döken ayıda
 Güller açmış bize, karşı kıyıda
 Kömürü elmasla “eşleme” oğul!
 
 Her sâlâ duydukça, benim sanırım
 Sesteki mânâyı, iyi tanırım
 Kötü mirasımla, çok utanırım
 Üç olan hatamı, “beşleme” oğul!
 
 Ukba : Ahiret
 Koruk : Ham, olgunlaşmamış, kısır
 Hakir: Hor görülen, aşağılanan
 Habis : Kötü, zararlı, pis
 Silsile : Birbirine bağlı, birbiriyle ilgili şeylerin olu

Nitelikli Sevda
 
 Şu garip dünyaya ayak basalı
 Dikenli dikenli, “ikramlar” gördüm
 Kimisi kanunsuz, kimi yasalı
 Çaresi düğümlü, ne “gamlar” gördüm
 
 Görüntü aldatır, “adam” sanılır
 Bastığı asfaltta, toz kıskanılır
 Kişi o ki, fikri ile anılır
 İçerden çürümüş, ne “hamlar” gördüm
 
 Işığı depolar, sunar bizlere
 Âşk ile yol sürer, kör dehlizlere
 Yüz sürülür işte, böyle izlere
 Eriyip ışıtan, ne “mumlar” gördüm
 
 Özlenmez mi, kimsesizler kimsesi?
 Bir kulak ver, belki duyulur sesi
 Kirlendi bak, insanlığın nefesi
 Altından kancada, ne “yemler” gördüm
 
 Bol keseden dağıt, vaat ve kâğıt
 Çıkmamış canlara, olur mu ağıt?
 Yıllar var fikir tok(!), aşımız öğüt
 Tedavülde geçmez, ne “zamlar” gördüm
 
 Bir alana, bir bedava dediler
 İşe yaramadı, yedi kediler
 Geçide kapalı, dedikodular
 Derecede ekside, ne “namlar” gördüm
 
 Bir ile çoşanlar, Bir’e koşanlar !
 Birlikte engeli, bir bir aşanlar !
 Havuzda eriyip, göğe taşanlar !
 Dumansız ateşsiz, ne “cemler” gördüm
 
 Nitelikli sevda, tanır mı sınır?
 Sevgiye çıkmayan yollar aşınır
 Güneş batsa, buz gönülde ısınır
 Susuz topraklarda, ne “çimler” gördüm

Hece ve Mânâ
 
 Söz vardır, kâğıt kirletir
 Söz vardır, kışta terletir
 Söz vardır, göğü gürletir
 “Kot” farkı var arasında!
 
 Göz vardır, önünü görmez
 Göz vardır, görür de ermez
 Göz vardır, ipe un sermez
 “Kat” farkı var arasında!
 
 Öz vardır, maya helâlden
 Öz vardır, anlayan halden
 Öz vardır, dem vurur elden
 “Öd” farkı var arasında!
 
 Yüz vardır, yüz sürülesi
 Yüz vardır, gül örülesi
 Yüz vardır, asrın hilesi
 “Had” farkı var arasında!
 
 İz vardır, varır sonsuza
 İz vardır, çıkar yönsüze
 İz vardır, yöndür densize
 “Tat” farkı var arasında!
 
 Toz vardır, çınar mayalar
 Toz vardır, taşır kayalar
 Toz vardır, çiğner yayalar
 “Hat” farkı var arasında!
 “Mat” farkı var arasında!


Zaman Aşımı
 
 Açık büfe dünya; tat, kokla, ısır
 Mide ise özne, yürekler kısır
 Boşa adımlarsan, koca bir asır
 Bakınca “geriye” ne kalır gönül?
 
 Kimi kefen diker, kimi gelinlik
 Kısacık ömürde, ne var ki kinlik?
 Uçar can bedenden, buluşma anlık
 Mirasın “diriye” ne kalır gönül?
 
 Umut ekmeğimiz, sabrımız çile
 Hasenatım kalbur, dolmuyor file
 Nurdan yollar, dikenlidir gâfile
 Hayalden “beriye” ne kalır gönül?
 
 Zaman aşımına uğrarsa hüzün
 Yalancı baharla, güler mi yüzün?
 Mum yakmışsın, ayan beyan gündüzün
 Hedefsiz “sürüye”, ne kalır gönül?
 
 Ummanlara , yelken açan gözler var!
 Paslı kilitleri, açan sözler var!
 Asırlara, menfez açan izler var!
 Peteksiz “arıya” ne kalır gönül?
 
 Ölüm gerçeği bu, tahta basamak
 Fâniliği bile bile yaşamak
 Elinde mi, şu zamanı boşamak?
 Anlamsız “soruya”, ne kalır gönül?
 
 Hasenat : Yararlı, iyi, güzel işler.
 Kalbur : Delikli veya seyrek telli elek, süzgeç, kevgir
 Umman: Okyanus
 Menfez : Yol, Girecek veya geçecek yer


Sevda içinde Sevda
 
 Çanakkale Şehitleri Anısına
 
 Odaktan vurgunum anayurduma
 Önyargıyla baktı isen, kim takar?
 Sevgi çağlayanı, güçtür ardıma
 Asırlar boyunca, akar da akar…
 
 Her bakışım, sevda içinde sevda
 Kömür bitmez, demirimiz hep tavda
 Kimi siper tutmuş, kimisi avda
 Bizim ateş bizi, yakar da yakar…
 
 Havalar bulanık, yollar tıkanık
 İncir çekirdeği, çınara tanık (!)
 Çatırdadı küre, atmosfer sanık
 Nalıncı keseri, bakar da bakar…
 
 Selâm olsun, dağına ovasına
 Dua bizden, garipler yuvasına
 Türkü türkü, vuruldum havasına
 İçi mahzun, dışı vakar da vakar…
 
 Üç pireye, yorgan yakan utansın !
 Hak tekere, çomak sokan utansın !
 Dört mevsimde, rüzgâr eken utansın !
 Gün gelir Gülistan, kokar da kokar…
 
 Hey gidi geçmişim, serden geçmişim
 Karış karış, ecel şerbet içmişim
 Emanetin, bayrağımı açmışım
 Karanlıktan şafak, söker de söker…


Bahçeler Güllensin Diye

Gülsüz diken midir bahtım?
Güneşime gölge niye?
Taşa tohum ekmek ahtım
Bahçeler güllensin diye

Kâinatın özüne bak
Hakk’ın yüce sözüne bak
Eğriden geç, düzüne bak
Bahçeler güllensin diye

Benliğimde buldum hata
Çizik attım boş hayata
Dolaşalım kıta kıta
Bahçeler güllensin diye

Hormonluysa emel – fikir
Kalkınmaya salâ okur
Aynı safta zengin fakir
Bahçeler güllensin diye

Çatlasa da sabır taşı
Tütmeli gönül ataşı
Çile ümidin gardaşı
Bahçeler güllensin diye

Bu Şiirde Özne Sensin

Adı konulmayan, sırlı sevda bu
Gözümü kapayıp, gördüğüm sensin
İçten yangınlara, kâr eylemez su
Görünmez yarama, sürdüğüm sensin

İlmek ilmek nakış, ördüğüm sensin
Gülistanda bağda, derdiğim sensin

Hesaplar yapılır, sonuç tutmuyor
Onay verir gönül, akıl gütmüyor
Sıfırla çarpmaya, rakam yetmiyor
Formülle toplayıp, kurduğum sensin

Kalp koridoruna, serdiğim sensin
Dört mevsim dört elle, sardığım sensin

Mana aleminden, ilham gelince
Beyindeki çıra, alev alınca
Hece hece ummanlara dalınca
Koyunca noktayı, erdiğim sensin

Rüyalar sonunda, gördüğüm sensin
Bitmez yolculukta, vardığım sensin

Akıl indi göze, görüp inanır
Madde ötesini, görmez aldanır
Özlem arar bulur, dostunu tanır
Ateşe su diye, verdiğim sensin

Kararınca zaman, durduğum sensin
Maharetsiz elde, kördüğüm sensin

Muhabbet Bağı

Ha gayret can dostlar, sesler yükselsin
Korodaki meşke, vurgunum bugün
Her hücreme buruk nağme yüklensin
Yüküm olmayınca, yorgunum bugün

Bağlama ahengi, alır götürür
Neyden nefeslenen, kalbe oturur
Kemane hüzne denk, bir ok batırır
Muhabbet bağına, sürgünüm bugün

Güftelerin nakşı, döner desene
Güller sunar, söyleyene susana
Bir madde ekledim, gönül yasama
Sadece benliğe, dargınım bugün

Her vurgu hakikat, Hakk’da birleştik
Buluştu nefesler, sözde gürleştik
Kafesten ayrıldık, göğe yerleştik
Ey sevda kervanı, çarkınım bugün

Her sevgi mayadır, tutar ya tutmaz
Candan seveni can, asla unutmaz
Hayale yerleşir, gözü uyutmaz
Dillere destansın, şarkınım bugün

Sözüm Var Sevdadan Yana

“Seviyorum” desem ne dersin bana
Bu kelime bin bir deryaya akar
Nokta koyulmuyor, sevdadan yana
Heceler tutuşup, mısrayı yakar

Niyet şekil verir, yoğrulur hamur
Ziynet olur bize, bu yolda çamur
Kaç asıra döner, kısacık ömür
Gönülden gönüle, koridor çıkar

Yürekler hoplatır, kaynatır sevgi
Kanatlanmış sevda, bekler mi övgü
Karabulut çökse, yıldırmaz şevki
Duysa nahoş sözler, kulağı tıkar

Bir resime sığmaz, sayı toplamaz
Sarar tüm bedeni, hiç yer kaplamaz
Hüsnü kabul görmez ise hoplamaz
Yağmur yağmasa da, şimşekler çakar

Bedeni dik tutan, sevdadır sevda
Demir şekil alır, kızgınca tavda
Şahlanmaz yüreği, göğsünden kov da
Kendine faydasız, ne yollar tıkar

Bayramlık Nağmeler

Gönlüm gürültüye kanma
İzi kalmalı yolunda
Dünyayı gülistan sanma
Tuzu olmalı balında

Söyler isen gördüğünü
Dinle önce sorduğunu
Zorlaştırma kördüğümü
Sözü bölmeli dilinde

Nefis bu, dünyayı ister
Yokuşu görünce pes der
Doyup da gideni göster
Dozu bulmalı pulunda

Veren; ister sanatını
Doğru yöne sür atını
Zahirini, batınını
Özü dolmalı kulunda

Bülbül misal daldan dala
Konan göçer, haldan hala
Binip son durakta sala
Yüzü gülmeli gölünde

Ömür geçer, seksen olur
Boş duvarı yıksan olsun
“Ali” adı noksan olur
“Rıza” bilmeli halında

Dünya Fanidir de Ben Baki miyim?

Sığamadık, yeni mekan edindik
Şu fâni dünyaya yerleşemedik
Ömür son limanda, boşa didindik
Şu fâni dünyaya yerleşemedik

Bazen bulduk çivi, kayboldu keser
Tahta yer beğenmez, eşiğe küser
Su alır çatımız, hep yeller eser
Şu fâni dünyaya yerleşemedik

Güneş açtı, arıyoruz serini
Özlemle bekledik, dağın karını
Ölmeyince sattık, mezar yerini
Şu fâni dünyaya yerleşemedik

Fezaya sığmayan arzularım var
Sütunlardan taşan yazılarım var
Görülür-görülmez, sızılarım var
Şu fâni dünyaya yerleşemedik

Geçit vermez dere, atlayamadım
Geldi geçti bayram, kutlayamadım
Maddeyi-manayı, katlayamadım
Şu fâni dünyaya yerleşemedik

Kırk açık kapıya, yol mu tıkanır?
İnadına, kirli suyla yıkanır
Gören de ezelî düşmanlık sanır
Fikirde sevdada, birleşemedik

Bilemeyiz Biz

Kimi yuvarlanır, kimi yuvarlar
Allah kimden razı, bilemeyiz biz
Bal vermezse arı, evden kovarlar
Mahcup kalsın yüzü, dilemeyiz biz

Zenginlik çeşitli, hoş gelir göze
Uyumlu bütünlük, getirir dize
Kalbi yaramayız, inandık söze
Kalbura koyup da, elemeyiz biz

O düşman, bu düşman, ve sonra pişman
Kimi uzun boylu, kimisi şişman
Kâinat dar mıdır, engel mi koşman
Tek celse hükümle, silemeyiz biz

Heyecanın marş motoru çalınmış
Selam vermeyince, şeytan alınmış
Anlayış kıt mı ne, mizan delinmiş
Yine de umutsuz, kalamayız biz

Tamam temkinli ol, gözün de açık
Yokuz ikimizde, olursa göçük
Hep hırlayıp duran, akıldan kaçık
Husumet kabına, dolamayız biz

Duruşun dik olsun, kalemin doğru
Namlu olursa dil, kalpler de eğri
Ali, Rıza göster, bu kutsal çağrı
İnsanlık ağlarken, gülemeyiz biz
İnsanlık ağlarken, gülemeyiz biz...

Hatırlatma

Dikkat et! ey nefsim adımlarına
Dört yanlışın, beş doğruyu götürür
Ölçü koy! dünyalık yudumlarına
Yanlış hesap, sermayeyi batırır

Sanma beş çarpı beş, yirmi beş eder
Girince girdaba, kaybolur gider
Sayıların hükmü, olur mu heder?
Emîn elde, ulvî tahta oturur

Aldığın her nefes, sunulur peşin
Şükür gerektirir, her daim düşün
Gelişine eşit olur gidişin
Boş küfeyle, musallaya yatırır

Her âzâ her duygu, ayrı bir sanat
Gezdirir kırk âlem, istemez kanat
Bugünü yarını, güllerle donat
Kopunca dal kökten, değer yitirir

Malkoç Ali, yazıverdi nefsine
Yer kalmışsa eğer, alır hıfzına
Arzu etmez, leke değsin lafzına
Bir kelime, bir eseri bitirir

Samsun'dan...

Uzun yıllar sonra, geldim Samsun'a
Dostlarımın izi, sözü silinmiş
Tükenmiş de zaman, yaslanmış sona
Hayat denilen şey, dilim dilimmiş

Anılar buğulu, çekilmiş perde
Derince bağım var, doğduğum yerde
Kaderimde; neşe de var keder de
Dokuduğum; desen desen kilimmiş

Her bir adım, alır götürür beni
Durak durak, taşırım bu bedeni
Can'a hasret, yeniden doğdum yeni
-Kimdir bu yabancı, gelen de kimmiş?

Misafir gibiyim, tüm mekânlarda
Bir yer lâle devri, birisi darda
Geliverir bazen, çile ard arda
Sabrın kanatları, içime sinmiş

Dağ taş deniz, tümden yabancı bana
Küresel kalkınma, galip sabana
Parklar ve bahçeler, yakışmış sana
Kaynak için sanki, altın bulunmuş

Bir daha kavuşmak, nasip mi bilmem?
Hasret gündemimden, ben asla silmem
Gelip de bulamam, belki gelemem
Ömür sermayesi, nerde bilinmiş?-

Üçü Bir Yerde

Aşk - sevda ve ateş, düşürür derde
Cihana sığar mı, üçü bir yerde?
Kar, sağanak, dolu; görüşe perde
Her zaman yağar mı, üçü bir yerde?

Yükselir yürekten, ses nağme nağme
Gel de bu mesaja, boynunu eğme!
Türkü, şiir, gazel….., gönlüme değme
Bir daha doğar mı, üçü bir yerde?

Hayat iniş-çıkış, hepten mi kara?
Kaderim, nasibim, değil ki kura
Çile, zulüm, kahır, atıp çukura,
Birleşip boğar mı, üçü bir yerde?

Tutuşur çıramız, sevdadan yana
Muhalif rüzgâra, nasıl dayana?
Aklım, fikrim, kalbim, umudum sana
Kırmaya değer mi, üçü bir yerde ?

Haklı mı bilinmez, terk edip giden
Çektiğim hasreti, düşün vergiden
Gam, keder, ıstırap; kaldırmaz beden
Baskülden ağır mı, üçü bir yerde ?

Hüznün Kucağında

Sanat diye sunulanda
Bir incelik göremedim
Derde deva sanılanda
Ben öncelik göremedim

Bu dünyanın gam yükünü
Umuda sordum yakını
Miras eyledim yokunu
Sefasını süremedim

Çocukluk geçti neşeli
Gençlik hayalle döşeli
Hayat her devre köşeli
Menzil uzak eremedim

Can dost sanal bir aynada
“Merhaba” diyor sana da
Üç-beş gün kaçıp senede
“nerdesin dost” soramadım

Adım adım, karış karış
Nedir bu telaşlı yarış
Kazan-harca kuruş kuruş
Ben hayıra yoramadım

Hüznün kucağında yaşam
Parçalı bulutlu neşem
Kervan zorlu, yola düşem
Düşledim de varamadım

Bazen Vah vah Bazen Eyvah

Ömür denen sermayeyi
Harmanlayıp saramadım
Cana yüklenen gayeyi
Tam hakkıyla yoramadım

Günler geçer nokta nokta
Dengelenir varda yokta
Ölümsüzlük son durakta
Ben sırrına eremedim

Zehirli bal her gün aşım
Gençliği devirdi yaşım
Ne ağlamış ne gülmüşüm
Yaklaştım da varamadım

Bazen “vah vah”, bazen “eyvah”
Kafesinde mahzun ervah
Dar mekanda oldum seyyah
Ahvalimi seremedim

Yamalıdır bohçam bilin
Sevdalısı nurdan yolun
Nefes alan bu can; kulun
Başka kapı aramadım,

İstemem

Vur nefsine eğerini
Kalpten uzak düş istemem
Yaşarken bil değerini
Gözde sahte yaş istemem

Yırtıcı kuşları geçtik
Sanki yaban ele uçtuk
Kefeni kendimiz biçtik
Akıl almaz baş istemem

Denge ile iradeli
Eylem günaha perdeli
Hesap ortada irdeli
Ne taşsın, ne boş istemem

Ünlem yoktur, soru sormam
Gül ile geleni kırmam
Talebin hak ise dürmem
Sözün belge, fiş istemem

Bazen mülkümüz azdırır
Dil dikenli, söz kızdırır
Hırs dosta mezar kazdırır
Göze gölge kaş istemem

Karar belli, sınır nokta
Her zaman , şüphe var çokta
Sözü tadında bırak da
Yaralayan taş istemem

Senede Bir Gün

Canın oksijeni, sevgidir sevgi
Sunarsan yeter mi, senede bir gün?
Limitli muhabbet, yaralar şevki
Anarsan yeter mi, senede bir gün?

Hasılata engel olur haşerat
Salat ile tama döner küsürat
Dostlar meclisine, her gün hasır at
Yanarsan yeter mi, senede bir gün?

Muhabbet bağında, çiçekler çeşit
Görünen manzara, hayale eşit
Dallar bülbül bekler, kulak ver işit
Konarsan yeter mi, senede bir gün?

Gönüller arası, bağdır görülmez
Uzak isen gözden, kalpler darılmaz
Üçyüzaltmışdört gün, adım sorulmaz
Dönersen yeter mi, senede bir gün?

Güle Güle

Bahçıvan misali, çiçektir dünyam
Sen kime vurgunsun, ben güle güle
Kavuşmaktan yana, hayalim rüyam
Ayrılık hüzünlü, dön güle güle

Bayramdan bayrama, gelir selamın
Kara kış var toprağında sılamın
Tutsaktır vurgusu, dilde kelamın
Dallar diken besler, kon güle güle

Dünya meydanında, yürür gideriz
Sevinç ve kederi, burda tadarız
Hataların bedelini öderiz
Bize düşen sevda, yan güle güle

Ağır Gelir

Aldırmayın taşlı yaslı yollara
Teraziye vursan, gül ağır gelir
Semaya açılan, mahzun ellere
Kelam ile sorsan, hal ağır gelir

Gidip de dönülmez, yaban ellere
Hasretin türküsü, düşer dillere
Yanıp da tutuşan, kor gönüllere
Ateşi sorarsan, kül ağır gelir

Yazıp duruyoruz, kime bilmece
Karanlığı öldürür mü gülmece
Gayesiz yaşantı ise bulmaca
Meyveyi tartarsan, dal ağır gelir

Her can olmuş sanki, kapalı kutu
Yalınayak gezip, düşlüyor yatı
Kavgaya tutuşup, devirdik atı
Aktör yorgun ise, rol ağır gelir

Yollar daralınca, dereden geçtik
Sorulunca denge, cihana taçtık
Alınganlıklarda, yeni çağ açtık
“Lütfen” bile desen, dil ağır gelir

Uyanmak vaktidir, derin uykudan
Malkoç Ali yorgun, bildik öyküden
Sağ gezenle bağım, derin duygudan
Can uçunca tenden, sal ağır gelir
-
Halden Hale Geçti Gönlüm

Sanata tercüman dilim
Mazluma yardımcı kolum
Karanlıkta ışık yolum
Filan meczup nem kapmışsa
Demek ki doğru yoldayım

Alternatif gösteremez
Boş sözler ağzında çerez
Dün farklıydın, bu ne garez
Lafazan sözden bıkmışsa
Şeker şerbet bir dildeyim

Israr ile yanlış rota
Çıkamadık bir üst kata
Hak için gez kıta kıta
Nadanlar dudak bükmüşse
Hayıra koşan roldeyim

Zor oyunu bozar derler
Boş teneke, kime gürler
Gün ağarır, erir karlar
Zulmün rotası sapmışsa
Yeşeren yeni daldayım

Yıllar var ki, uyumuşuz
Kütüğe sırt dayamışız
Yanlış kumaş boyamışız
‘Eyvah’ ayyuka çıkmışsa
Boynu bükük ve seldeyim

İşte açtı karçiçeği
Merhamet, ana kucağı
Saracak ıssız bucağı
Sular bendini aşmışsa
Kovandan taşan baldayım

Uzaklaşınca üşürüz
Yaklaştığında pişeriz
Güneşsiz nasıl yaşarız
Beklenen şafak sökmüşse
Ne parada, ne puldayım

Güncel Sayfalar

Yeni sayfa açtık, mânâsı derin
Telaşlandı, bizi bizden ayıran
Anadolum!.., budur senin eserin
Kıta kıta, duyguları doyuran

Fay hattı kırılmış, ar ve namusun
Ya gerçeğe yâr ol, yahut da susun
Ebu Leheb’lerin dili kurusun
Biz O’na âşığız, kâinat hayrân

Anla artık, itibar yok sesine
Eksoz taktır, kararan nefesine
Çağlayan ruh, sığmıyor kafesine
Yerkürede hâdim, semâda seyrân

Merhamet yaralı, fikir kurakta
Ucu açık, sevgimiz her durakta
Hal çaresi, sanmayın ki ırakta
Vicdandır, beyine rota duyuran

Çatırdıyor bir bir çürük direkler
İnsanoğlu, çileye çile ekler
Asra paratoner çözümler bekler
Yok mudur, mâsumu tutup kayıran?

Kaymak süte benzemeye başladı
Ümit burcu, kaktüse gül aşladı
Derebeylik, enkazına tosladı
Yoğurt kıvam aldı, hakkınız ayran

  Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır

 

Bu şiirlerin her türlü telif hakkı şairin kendisine veya temsilcilerine aittir

 

Son Güncelleme ( Pazartesi, 07 Eylül 2009 )
 
Loading...
Webdesign by Webmedie.dk Webdesign by Webmedie.dk