Index AMATÖR SÖZ YAZARLARI AMATÖR SÖZ YAZARLARI |
Ali Rıza Malkoç ( 2 ) |
Yazar Administrator | |
Pazartesi, 07 Eylül 2009 | |
“Var!” denildi, ayak sürdük toprağa Hakk’ın divanına durmaya geldim Muhabbeti, su yürütür yaprağa O Kutlu Nebi’ye ermeye geldim Tebessümler sahte, bakış riyakâr Kimine zayiat, kimisine kâr Gün gelir her varlık sonsuza akar Yunus’un yoluna girmeye geldim Derindedir madenleri derinde Pişer mi hiç ham gönüller serinde? Gündüz Güneş, gece Ay’ın yerinde Mevlana izini sürmeye geldim Daveti var, insanlığın özüne Sen kalbini yokla, ulaş gözüne “İncinsen de, inciltme” hak sözüne Hacı Bektaş Veli görmeye geldim Sorular; göbekten bağlı maddeye Sabrımız dönüştü, sanki haddeye Tahribata, tamir için hediye Asrın fanisini Sormaya geldim Toprağın türküsü, canın kafesi Her gönül'e ulaşmıştır, gür sesi Birbirinden farklı rengi, nefesi Aşık Veysel ile karmaya geldim Yığınla gam taşır, yanık bağrında Toplumsal mesajı; sitem, kahrında Kurtuluş var, o mukaddes çağrında Aşık Ruhsati’yle varmaya geldim Aşüre gibiyiz, aynı kazanda Niyetler tartılır, büyük mizanda Güller açtı ne hikmetse hazanda Aşık Seyrani’yle dermeye geldim Yürüdük yorulduk, geldik düzlüğe Her şey yakîn, ihtiyaç yok gözlüğe Kelime ekleyin, çağdaş sözlüğe Şerrin defterini dürmeye geldim 23/12/2009 Bursa Kahve içtim gözlerinden En az kırk yıl unutamam Bal süzülür sözlerinden Ses, görüntü ile tamam Siyah Kâbe’nin örtüsü Beyaz, karlı dağın süsü Temsil eder sevinç-yası Her renk bizim için yaman Mavi rengi ufukların Denizlerin, şafakların Tadı yok bu durakların Sonsuzluğa kırdım dümen Yeşil, canlılık bereket Sen de üret, sen de tüket Yaradan sunuyor buket Şükürsüz kalmayın aman Gri, itidalin adı Kanaat hayatın tadı Kimi boğuldu, susadı Aç gözlü, bir günlük saman Pembe, hayale sürükler Sessizliğe mânâ yükler Duygular insanı yoklar Bu besteye gerek keman Kırmızı yakışır güle Bülbül konar, güle güle Sevgi muhabbet silsile Aşk ile geçiyor zaman Sarı, hüzünün ahengi Hem saman, hem altın rengi “Elveda” der biter cengi Toprak, yaprağa son liman Ateş söner, biter duman 30/08/2009 Bursa Yalan mı ? Yalan insana mahsustur Hayvanlar yalan söylemez Bu önemli bir husustur Hayvanlar yalan söylemez İnsan gizler vahşetini Kalbindeki dehşetini Kim yiyor kimin etini? Hayvanlar yalan söylemez Fili, diş için öldürdük Acaba kimi güldürdük? Hep insanları yıldırdık Hayvanlar yalan söylemez Kuş yem taşır yuvasına Leylek uçar ovasına Arı sadık davasına Hayvanlar yalan söylemez İnek, ottan sütü verir İnsan alır satıverir İçine su katıverir Hayvanlar yalan söylemez Tavuk sunar yumurtayı At besliyor, yağız tayı Varsa, örtmüyor hatayı Hayvanlar yalan söylemez Tilki postu verdi sana Giy de, kurnazlık satsana Bunu da ekle yasana Hayvanlar yalan söylemez Neyi varsa ortadadır İstemez torpil ve hatır At, eşek, kedi ve katır Hayvanlar yalan söylemez İnsan olmak, ne de zormuş Hakikat, avuçta "kor"muş Bilemem kim, nasıl yormuş? Hayvanlar yalan söylemez 07/08/2009 Bursa Sakın Yanlış yorumlamayınız Ben hem insanları hem de hayvanları seviyorum :) Kalıplara Hapsedilen İnsanlık Ehliyetin varmış, tamam anladık Göster ruhsatını, insan bilelim Maskenin ardında, melek misali Göster suratını, insan bilelim Kimisi güvenir, beyaz atına Kimisi sığınır, kravatına Kimisi yaslanır, fani tahtına Hepsinden arın da, aşan bilelim Cinler meclisine giren çarpılır Vicdanî duygular, bir bir kırpılır Ham meyveler, kök dibine serpilir Gürleyince yağ da, nisan bilelim Gösteriş kaldırmaz, yolun kuralı Nerde yüce tahtlar, hani kralı? Çile çöllerinde, bahtı yaralı Hüseyin’lere eş, Hasan bilelim İlim sermayesi, hürmete tahvil Verirken karınca, talebinde fil Dünyada müflissin, ahrette sefil Kilimde ilmek ol, desen bilelim Dur demekle, durmuyor koca dünya Aydan ışık aldık, güneşten ziya Kalplere yakışan, lekesiz haya Pişeni, koşanı, coşan bilelim Kalıplara hapsedilen insanlık Kavrulmaz yağıyla, ama yağdanlık Beş yüzyıl planlar, düşünce anlık Ses ver kâinata, lisan bilelim Rüzgârın önünden, esen bilelim 30/05/2009 Bursa Tahvil: Değiştirme, çevirme, döndürme, dönüştürme. Bir Seher Vakti Kelimeler topladım ben yıllarca Mânâ yükledim de, şiire döndü Talihsiz bahtıma, kafiye koydum Nice çözülmezler, uğura döndü Söz harmanı, hazır ise hasada Bütün yollar, kapalıdır fesada Ufuklarda yükseliyor gür seda İnleyen nağmeler, çığıra döndü Seher vakti, aydınlığa işaret Yar sineni, bak ordadır beşaret Haksız-acımasız yoruma ar et Hakir gördüklerin, değere döndü Geçitsiz yollarda, bekleme geç git Bu muydu ezelden verdiğin ahit? Açık kapıların bekçisi şahit Ip ıssız mekanlar, şehir'e döndü Dua dua yükselince nefesler Coşkuyla buluştu, aheste sesler İnsan, insanlığa muhabbet besler Fiziksel boyutta, zahire döndü Asıl olan sözdür, bir de eylemi Gönül damgalıysa, geçmiyor demi Beden hücre hücre, rotasız gemi Nedendir bilinmez, şaire döndü 12/05/2009 Bursa Dem: Zaman, vakit Çığır: Yol, iz, yöntem, devir Beşaret: Müjde, muştu, sevindiren haber Ahit: And, söz verme, antlaşma Aheste: Yavaş, sessiz, ağır Zahir: Açık, belli, görünen Dudak Payı Büsbütün karartma, saf yüreğini Bana da yer ayır, bir dudak payı Sevdalara yol aç, bil gereğini Bana da yer ayır, bir dudak payı Yüklenince bulut, iner damlalar Islaklık içime inşirah salar Hayalini doldurmasın “şâ'şâa”lar Bana da yer ayır, bir dudak payı Elinde yüzünde var akçe izi Maddi reçeteyle, diner mi sızı? Kov da gitsin, benlik çalan hırsızı! Bana da yer ayır, bir dudak payı Garazın – marazın, sarmış bedeni Kararan ufuklar, bitirir teni Kim arar ki, terk edip de gideni? Bana da yer ayır, bir dudak payı Açık kapı kalsın, kapama yolu Beklerken baharı, bastırır dolu Sorun ve cevabın, nâhoş kokulu Bana da yer ayır, bir dudak payı Taş yerinde ağır, itekle hele Güce güç katalım, verip el ele Zehir doldurur mu, gönül gönüle? Bana da yer ayır, bir dudak payı Bu kötü, o yanlış, diğeri çirkin(!) Çamur suyu ile, dönüyor çarkın Hangi makam ile söylenir şarkın? Bana da yer ayır, bir dudak payı 23/05/2008 Bursa İnşirah: Gönül açılması, ferahlık Şa'şaa: Gösteriş, süs Akçe: Para Benlik: Kendilik, şahsiyet Nâhoş: Hoş olmayan, çirkin, kötü Bu Şiirde Özne Sensin Adı konulmayan, sırlı sevda bu Gözümü kapayıp, gördüğüm sensin İçten yangınlara, kâr eylemez su Görünmez yarama, sürdüğüm sensin İlmek ilmek nakış, ördüğüm sensin Gülistanda bağda, derdiğim sensin Hesaplar yapılır, sonuç tutmuyor Onay verir gönül, akıl gütmüyor Sıfırla çarpmaya, rakam yetmiyor Formülle toplayıp, kurduğum sensin Kalp koridoruna, serdiğim sensin Dört mevsim dört elle, sardığım sensin Mana aleminden, ilham gelince Beyindeki çıra, alev alınca Hece hece ummanlara dalınca Koyunca noktayı, erdiğim sensin Rüyalar sonunda, gördüğüm sensin Bitmez yolculukta, vardığım sensin Akıl indi göze, görüp inanır Madde ötesini, görmez aldanır Özlem arar bulur, dostunu tanır Ateşe su diye, verdiğim sensin Kararınca zaman, durduğum sensin Maharetsiz elde, kördüğüm sensin 28/01/2007 Bursa Muhabbet Bağı Ha gayret can dostlar, sesler yükselsin Korodaki meşke, vurgunum bugün Her hücreme buruk nağme yüklensin Yüküm olmayınca, yorgunum bugün Bağlama ahengi, alır götürür Neyden nefeslenen, kalbe oturur Kemane hüzne denk, bir ok batırır Muhabbet bağına, sürgünüm bugün Güftelerin nakşı, döner desene Güller sunar, söyleyene susana Bir madde ekledim, gönül yasama Sadece benliğe, dargınım bugün Her vurgu hakikat, Hakk’da birleştik Buluştu nefesler, sözde gürleştik Kafesten ayrıldık, göğe yerleştik Ey sevda kervanı, çarkınım bugün Her sevgi mayadır, tutar ya tutmaz Candan seveni can, asla unutmaz Hayale yerleşir, gözü uyutmaz Dillere destansın, şarkınım bugün 28/02/2007 Bursa Hayal Et, Hâle Dönsün Bir rüya mı desem, yoksa hayal mi? Toprağına, bahar gelmiş ülkemin… Desen desen çiçek açmış bahçede Toprağına, bahar gelmiş ülkemin… Dikeni saklamış, gülün dalları Bir başka sarıyor, dostun kolları Neye alamettir, mevsim halleri? Toprağına, bahar gelmiş ülkemin… Soframızdan, bülbül de yer karga da Sınırı aşmayan, kalmaz arkada Zulüm bizden titrer, zalim korkuda Toprağına, bahar gelmiş ülkemin… Bağlamışlar taşlarını ocağın Yörünge, dengesi iç içe çağın Merhamet kuşandı köşe bucağın Toprağına, bahar gelmiş ülkemin… Beklentide sıfır, görevde hamal Anlayış dorukta, her fert pür kemal Diller hakta bülbül, kem sözlere lâl Toprağına, bahar gelmiş ülkemin… Gönlün mimarisi, hayalle başlar Kumu niyetimiz, harcı gardaşlar Gerçeğe yön tutmuş, hülyalar düşler Toprağına, bahar gelmiş ülkemin… 26/04/2009 Bursa Vaziyetten Vasiyete Tanıyasın Yaradan’ı her daim Üzerine farzdır, “boşlama” oğul! Halk içinde hizmetkâr ol canlara Tek kişilik hayat “düşleme” oğul! Kanmayasın, şu dünyanın süsüne Cazip görüntüsü, gümbürtüsüne Mevlâm güç versin de haktan sesine Dik duruşu asla “esleme” oğul ! Dilin sivri olsa, sakın batmasın Gönlün hüzün dolsa, sakın yatmasın Haramı helale asla katmasın Vücutta habis ur “besleme” oğul! Arı oğul verir, kendi cinsinden İnsan tüter, haberi yok isinden Sen örnek ol, iz sürülsün peşinden Sağlam dala koruk “aşlama” oğul! Kimi pulda yüzer, kimisi çulsuz Azgın yoldan çıkmış, garibim yolsuz Erenler deryayı geçiyor salsız Hakiri, sakın ha, “fişleme” oğul! Cemiyet insanı, hizmette önde Toptan tamirat var, boş durma sen de Yiğit belli olur, en kara günde Sür atını coşsun, “çüşleme” oğul! Uyurken bir gözün açıkta olsun Dikkatin, akıldan kaçıkta olsun Merhametin, sevgin, kucakta olsun Şefkat sarayını, “paslama” oğul! Aldatanlar, aldanmıştır bilesin Kurtuluş bekleyen, hayır dilesin Yüce hakikate, sen silsilesin Kirli duvarlara, “toslama” oğul! Bu topraklar, takas edildi canla Yüzbinler yürüdü, Ukba’ya şanla İnsanlık nişanlı, nefsi aşanla Fikrini yabana “yaslama” oğul! Vefa denen duygu, olmalı diri Unutmayan kalpler, saklamaz kiri Ruh yoksa birlikte, besbelli sürü Faydasız binayı “süsleme” oğul! İnsaf elden uçtu, dipsiz kuyuda Olsun rağbet, yıkıp-döken ayıda Güller açmış bize, karşı kıyıda Kömürü elmasla “eşleme” oğul! Her sâlâ duydukça, benim sanırım Sesteki mânâyı, iyi tanırım Kötü mirasımla, çok utanırım Üç olan hatamı, “beşleme” oğul! 27/04/2008 Bursa Ukba : Ahiret Koruk : Ham, olgunlaşmamış, kısır Hakir: Hor görülen, aşağılanan Habis : Kötü, zararlı, pis Silsile : Birbirine bağlı, birbiriyle ilgili şeylerin olu Hece ve Mânâ Söz vardır, kâğıt kirletir Söz vardır, kışta terletir Söz vardır, göğü gürletir “Kot” farkı var arasında! Göz vardır, önünü görmez Göz vardır, görür de ermez Göz vardır, ipe un sermez “Kat” farkı var arasında! Öz vardır, maya helâlden Öz vardır, anlayan halden Öz vardır, dem vurur elden “Öd” farkı var arasında! Yüz vardır, yüz sürülesi Yüz vardır, gül örülesi Yüz vardır, asrın hilesi “Had” farkı var arasında! İz vardır, varır sonsuza İz vardır, çıkar yönsüze İz vardır, yöndür densize “Tat” farkı var arasında! Toz vardır, çınar mayalar Toz vardır, taşır kayalar Toz vardır, çiğner yayalar “Hat” farkı var arasında! “Mat” farkı var arasında! 12/04/2008 Bursa Nitelikli Sevda Şu garip dünyaya ayak basalı Dikenli dikenli, “ikramlar” gördüm Kimisi kanunsuz, kimi yasalı Çaresi düğümlü, ne “gamlar” gördüm Görüntü aldatır, “adam” sanılır Bastığı asfaltta, toz kıskanılır Kişi o ki, fikri ile anılır İçerden çürümüş, ne “hamlar” gördüm Işığı depolar, sunar bizlere Âşk ile yol sürer, kör dehlizlere Yüz sürülür işte, böyle izlere Eriyip ışıtan, ne “mumlar” gördüm Özlenmez mi, kimsesizler kimsesi? Bir kulak ver, belki duyulur sesi Kirlendi bak, insanlığın nefesi Altından kancada, ne “yemler” gördüm Bol keseden dağıt, vaat ve kâğıt Çıkmamış canlara, olur mu ağıt? Yıllar var fikir tok(!) , aşımız öğüt Tedavülde geçmez, ne “zamlar” gördüm Bir alana, bir bedava dediler İşe yaramadı, yedi kediler Geçide kapalı, dedikodular Derecede eksi, ne “namlar” gördüm Bir ile çoşanlar, Bir’e koşanlar! Birlikte engeli, bir bir aşanlar! Havuzda eriyip, göğe taşanlar! Dumansız ateşsiz, ne “cemler” gördüm Nitelikli sevda, tanır mı sınır? Sevgiye çıkmayan yollar aşınır Güneş batsa, buz gönülde ısınır Susuz topraklarda, ne “çimler” gördüm 21/04/2008 Bursa Gerek Hatalar haddi aşınca Çift gönüllü yürek gerek Çamur dize ulaşınca Çift gönüllü yürek gerek Hep konuşan fikren hasta İcraat kokuşmuş yasta Halden anlamayan dosta Çift gönüllü yürek gerek Sabır ümit kardeş bize Terimiz karışır ize Işık gereken gündüze Çift gönüllü yürek gerek Mânâsız harfe heceye Tütmez, tutuşmaz bacaya Sabahı meçhul geceye Çift gönüllü yürek gerek Topuzu kaçmış kantara Kültürü uçmuş mantara Her şeyi nâmâ yontara Çift gönüllü yürek gerek Zulm altında ezilene Canlı canlı yüzülene Halka rağmen yazılana Çift gönüllü yürek gerek Bu dünyanın yükü ağır Gece kahır, gündüz kahır Ne bağır, ne yardım çağır Çift gönüllü yürek gerek 26/01/2009 Bursa En Öndekiler Kutsal mesaj bize, doğdu da geldi Gözyaşları dindi, duygular seldi Ufkumuzu sardı, yazgı ezeldi Cihana şefkatti, en öndekiler Maket misal kalpler, zümrüde döndü Zulümün ateşi, nur ile söndü Hakikat aşkına, ilk onlar yandı Çileye kanattı, en öndekiler Karanlıkta doğan, yıldızdı onlar Işığın kıymeti, görmeyen anlar Turfanda bir ömür, geçirir sonlar Kandile berattı, en öndekiler Renk körü oldular, bütün ırklara Küçüklere sevgi, saygı kırklara Bıraktılar umut, dar ufuklara Göçtü de arattı, en öndekiler Adalet zirvede, merhamet kaftan Cemiyet dupduru, bir sudur saftan Kanatlanmış gelir, işte uzaktan Gönüllere tahttı, en öndekiler Eğriye doğruya, elek oldular Birlikte çırpınan, yürek oldular Mazlumu koruyan, yelek oldular Zalime tokattı, en öndekiler Bugün bu ruhları, arar dururuz Malkoç Ali, eli göğse vururuz Bir gün yeşeririz, biz de buluruz Tohuma topraktı, en öndekiler 19/06/2006 Bursa İlgilisine Mektup (3) Vicdanlar yıpranmış, akıl yaralı Gönlümde reçete “buruştu” beyim Bencilce bakışa, kafa yoralı Kaç asır tarihe “karıştı” beyim Koca dünya, koca yalanmış meğer Merkebin sırtında, gümüşten eğer İnsana yakışan, insanca değer Aynı safta canlar “vuruştu” beyim Süs bitkisi gibi dostu neyleyim Sen meyve ol, ben altında seleyim Hikmet kapısında, sâdık köleyim Sap ile samanlar, “yarıştı” beyim Güneşte kuruttum hayallerimi Çok aradım, mevsimlerde yerimi İnsan nedir, iradesiz sürü mü? Kim gerçek murada “erişti” beyim? Şafak söktü, kara göründü derken Özlemlerim, liman liman gezerken Rıhtımda bekledim, kaç sabah erken Elimde mendilim “kırıştı” beyim Zincirini kırdı, tutsak beyinler! Artık umut dolu nağmeler inler Yetti gari, ayrılığı kim dinler? Kalp ile kafalar “barıştı” beyim 19/10/2008 Bursa Gezelim Görelim Anadolu’yu Samsun’da doğdum ben, attım ilk adım Adım Ali Rıza, Malkoç soyadım Ayrılığım, kaç yıl oldu saymadım Gezelim görelim Anadolu’yu Urfa’da gazel var, derin hoyrat var İbrahim makamı, ruha hayrat var Maddede manada, coşku gayret var Gezelim görelim Anadolu’yu Erzurum Çarşıda, bağrı yanıklar Tatyanlar okunur, Hakk’a tanıklar Baş köşeye oturtulur konuklar Gezelim görelim Anadolu’yu Sivas toprağından, seslenir ozan Aşıklar, inceden dertleri yazan Her dem bahardayız, uğramaz hazan Gezelim görelim Anadolu’yu Diyarbakır’da var, yanık Güzelses Coşkulu davullar, nağmeli nefes Haykıran sevgiye, dar gelir kafes Gezelim görelim Anadolu’yu Maraş’ta toprakta, şair bitiyor Mana yüklü mesaj bize yetiyor Meşhur dondurması, serinletiyor Gezelim görelim Anadolu’yu Trabzon, kemence horon deyince Şenlenir yaylalar, mani duyunca Üzülür mekanlar, görülmeyince Gezelim görelim Anadolu’yu İzmir’de efeler destan yazıyor Egeli zeybeğim siper kazıyor Tarih canlanmış da bize kızıyor Gezelim görelim Anadolu’yu Bursa’da Osmanlı gelir hatıra Nasıl anlatayım, sığmaz satıra Derdimizi yükleyip de katıra Gezelim görelim Anadolu’yu Ülkemiz sallansa, koşar Ankara Medeniyet şehri, sanmayın kara Dağlar mı dayanır, hazır akara Gezelim görelim Anadolu’yu Çanakkale deyince, durup da düşün Yiğit şehitlerim, süslesin düşün Ne duruyorsunuz, yollara düşün Gezelim görelim Anadolu’yu Van'a gelin hele kaleyi görün Erek' in başında uşkunu derin Van Gölü, Şah bağı cennetten yerin Gezelim görelim Anadolu’yu Dünyaya duyuldu Hatay'ın sesi Meşhurdur ülkede şu künefesi Görülmeye değer uzun çarşısı Gezelim görelim Anadolu'yu İstanbul, bir çağı açan şehirdir Dünyaya, güzellik saçan şehirdir Saymadığım yetmiş kalan şehirdir Gezelim görelim Anadolu’yu 08/09/2006 Bursa Samsun'dan... Uzun yıllar sonra, geldim Samsun'a Dostlarımın izi, sözü silinmiş Tükenmiş de zaman, yaslanmış sona Hayat denilen şey, dilim dilimmiş Anılar buğulu, çekilmiş perde Derince bağım var, doğduğum yerde Kaderimde; neşe de var keder de Dokuduğum; desen desen kilimmiş Her bir adım, alır götürür beni Durak durak, taşırım bu bedeni Can'a hasret, yeniden doğdum yeni Kimdir bu yabancı, gelen de kimmiş? Misafir gibiyim, tüm mekânlarda Bir yer lâle devri, birisi darda Geliverir bazen, çile ard arda Sabrın kanatları, içime sinmiş Dağ taş deniz, tümden yabancı bana Küresel kalkınma, galip sabana Parklar ve bahçeler, yakışmış sana Kaynak için sanki, altın bulunmuş Bir daha kavuşmak, nasip mi bilmem? Hasret gündemimden, ben asla silmem Gelip de bulamam, belki gelemem Ömür sermayesi, nerde bilinmiş? 18/08/2007 Samsun Anadolum Güzel Yurdum Türkiyem Her sabah sevgiye, çadır kurulur Sevdalıyım asırlardır, türküye Her sepette, çürük elma bulunur Anadolum, güzel yurdum Türkiye Etrafına bak da, bil değerini İnancından güç al, at kederini Yorulmak yok, herkes silsin terini Anadolum, ezel yurdum Türkiye En zor günümüzde, yıkılmamışız Hain engellere, takılmamışız Mücadele için, hiç yılmamışız Anadolum, özel yurdum Türkiye Talihsiz günlere, sünger çekelim Önce gönlümüze, sevgi ekelim Kuru bostanlara, güller dikelim Anadolum, güzel yurdum Türkiye Kurt ile kuzuya, denge olmuşuz Düşman bile olsa, hatır sormuşuz Susamış kalplere, otağ kurmuşuz Anadolum, ezel yurdum Türkiye Dün olan gücüne, nedir ki engel? Sevgiyle koşana, atmayın çengel Vakit erken iken, özüne dön gel Anadolum, özel yurdum Türkiye Malkoç Ali hayran, aziz yurduna Gönlü razı olmaz, hiçbir vurguna Mesajımız, yorguna ve dargına Anadolum, güzel yurdum Türkiye 08/06/2006 Bursa Damlalar Yorgun düştüm, karanlıkta koşmaktan Ümit durağına, serdim hasırı Duygu hasılatım, geçmez elekten Tamı kaybetmeden, topla küsürü İnsanı insan bil, takma kulpunu Son nefese değin, yokla kalbini Şaşırtmasın seni, günlük albeni Yanılır her beşer, vardır kusuru Mevlana seslenir: “kim olunsan gel!” Şimdi olsa derdi, “kim çağırsa git!” Pırıltılı sözler, hikmetli öğüt Her devirde, aydınlatır asırı Dilleri tutulsa, gözünden akar Tutuşur kelime, sözünden akar Güven veren mânâ, yüzünden akar Bilen bilir bunu, nedir ki sırrı? Kimin umurunda, batarsa gemi? Ağıt mı yakalım, güzelleme mi? Doyumsuz nefise, vurursak gemi Olur artık, gönlümüzün esiri Karşılıksız sevgi, adı merhamet Şefkat bağışlıyor, al da merhem et Çağlayana oluk, kargaşaya set İşte budur, safi kalbin öşürü… 18/05/2008 Bursa Derin İnsan Gelecekten umut, geçmişten huzur Arar durur insan, yeşeren düşle Sığındığı sabır, her gelen Hızır Bazen de avunur, gündelik süsle Duygular, duyular, hep ilgi umar Yürekler yaralı, bazen tarumar Bir kaç gönülden söz, açığı yamar Şahlanır yeniden, dipdiri hisle Nalıncı keseri, yürüyen zaman Yontup durur, umudumdan an be an Vicdan mihenk taşı, dokunma aman Kaybetme ölçüyü, gerisin boşla Rahmet rüzgârıyla, açtık kanadı Yollar bazen, yolcuları sınadı Çıkmaz sokaktasın, bırak inadı Sırtını yıkılmaz duvara yasla Yaşamda nerdeyiz, baş mı, sonu mu? Kaynayan evrende, bu da soru mu? Ayırmıyor ateş, yaş mı, kuru mu? Toplumsal yangında, dostunu eşle İnsanoğlu, akar akar durulur Su testisi, su yolunda kırılır Beste noktalanır, bohça dürülür Çağırırlar gider, kutlu bir sesle 12/07/2008 Bursa Mihenk taşı : değerli madenler için denek taşı, (mecaz) Birinin değerini, ahlakını anlamaya yarayan ölçü Tarumar : Dağınık, karışık, perişan. İlgilisine Mektup (2) Sakın isyan gibi algılanmasın Topraklar suyunu “tutmuyor” beyim Öküzün yemine bile yetmedi Bu yıl ürün para “etmiyor” beyim Küresel ısınma, küresel bela Nerede açık var, tespit evvela Gelişmiş tarımda, okunur salâ Arazi bol, ürün “bitmiyor” beyim Hadi maldan geçtik, üründen daldan Zamanı yaşamaz, bilmeyen haldan Tepside sunulan, bomboş hayalden Basiret sahibi, “tatmıyor” beyim Gidemediğin yer, değildir senin Ulaşımda, ağzını aç kesenin Havadan, denizden, raydan küsenin İşleri yolunda “gitmiyor” beyim Balın varsa, sineğin de çok olur Faydasız laf, geri dönen ok olur Gurur ile yol alanlar yok olur İbretli söz derse “yetmiyor” beyim Gitmek ile, varmak arasında fark Nasibin var ise,düzgün döner çark Kaybedecek ideali yoktan kork Hedefsiz, kuş bile “ötmüyor” beyim Suyumuz azaldı, aha bitecek Üç kova su kalmış, kime yetecek Gazla dönen türbin, iflas edecek Kimse hayırına “satmıyor” beyim Sağlıkta kalite, artsın daha da Eğitim, güvenlik, bir çok sahada Nükleerde, geç kalınması hata Bölgemizde barış “tütmüyor” beyim Tembellik, tenperlik, tutunmaz bizde İbret vardır, bıraktığımız izde Ne kıştayız, ne baharda, ne güzde Mevsimler başlıyor, “bitmiyor” beyim 17/08/2008 Bursa İlgilisine Mektup (1) Selâmun Aleyküm, gelir mi sesim? Asırlardır, yüzler “gülmüyor” beyim Dert – derman karışmış, hepsi merasim Dost görünen bile, “bilmiyor” beyim Telgraf çekmiştim, geldi geriye Güneşsiz buzdağı, nasıl eriye? Yanıldık!.. Tilkiyi kattık sürüye Neden, hak yerini “bulmuyor” beyim? Etrafı dolamış, ateş çemberi Herkese sunarız, miski amberi Selâm göndermiştim, çevirdi geri Rüşvet değil diye, “almıyor” beyim Günübirlik hesap ile ilerler Haşerata, mesken olmuş kilerler Yol yordam bilmeze, bilmem ne derler? Bu nağmeler, bizden “çalmıyor” beyim Tavan yaptı, “etiksiz” ahlâkımız (!) Leylekleri, geçti bak lak lakımız Suç dosyamız, süs yerine takımız Yüzsüzler saçını, “yolmuyor” beyim Kucağımda buldum, ben yükü gâmı Mum ile ararız, biz diğerkâmı Kalbura çevirdik, işte ahkâmı Adalet yazıyla “gelmiyor” beyim Pazara çıkardık, aşkı sevgiyi Doladık dillere, türlü sövgüyü Muhabbeti sorma, dipsiz bir kuyu Artık Ferhat dağı “delmiyor” beyim Boş yerinden baktım, bardağın bugün Bana matem günü, yad ele düğün Gönülden hasadım, eksi topyekün Sadece susuz gül “solmuyor” beyim Sesime kulak ver “olmuyor” beyim 10/08/2008 Bursa Diğerkâm: Başkalarını düşünen Ahkâm: Hükümler Yad : Yabancı İlgilisine Mektup (3) Vicdanlar yıpranmış, akıl yaralı Gönlümde reçete “buruştu” beyim Bencilce bakışa, kafa yoralı Kaç asır tarihe “karıştı” beyim Koca dünya, koca yalanmış meğer Merkebin sırtında, gümüşten eğer İnsana yakışan, insanca değer Aynı safta canlar “vuruştu” beyim Süs bitkisi gibi dostu neyleyim Sen meyve ol, ben altında seleyim Hikmet kapısında, sâdık köleyim Sap ile samanlar, “yarıştı” beyim Güneşte kuruttum hayallerimi Çok aradım, mevsimlerde yerimi İnsan nedir, iradesiz sürü mü? Kim gerçek murada “erişti” beyim? Şafak söktü, kara göründü derken Özlemlerim, liman liman gezerken Rıhtımda bekledim, kaç sabah erken Elimde mendilim “kırıştı” beyim Zincirini kırdı, tutsak beyinler! Artık umut dolu nağmeler inler Yetti gari, ayrılığı kim dinler? Kalp ile kafalar “barıştı” beyim 19/10/2008 Bursa Cehalet Başa Bela Okumadan olmuyor Cehalet başa bela Kalemle de dolmuyor Cehalet başa bela Diploması tasdikli Aracı dört lastikli Gittiği yol gedikli Cehalet başa bela Haberi yok yazandan Ayran içer kazandan Hakk korusun azandan Cehalet başa bela Dört söyleyip bir dinler Destekçisi yeminler Yetişin ey emînler! Cehalet başa bela Beceremez kıskanır Cihanı sersem sanır Yorulur da usanır Cehalet başa bela Erdim sanır kemale Kalp şaşırır bu hale Cüsse değil merhale Cehalet başa bela Düstur eyle görgüyü Kalpten kaldır sürgüyü Kov gitsin ön yargıyı Cehalet başa bela 04/01/2009 Bursa istemem Vur nefsine eğerini Kalpten uzak düş istemem Yaşarken bil değerini Gözde sahte yaş istemem Yırtıcı kuşları geçtik Sanki yaban ele uçtuk Kefeni kendimiz biçtik Akıl almaz baş istemem Denge ile iradeli Eylem günaha perdeli Hesap ortada irdeli Ne taşsın, ne boş istemem Ünlem yoktur, soru sormam Gül ile geleni kırmam Talebin hak ise dürmem Sözün belge, fiş istemem Bazen mülkümüz azdırır Dil dikenli, söz kızdırır Hırs dosta mezar kazdırır Göze gölge kaş istemem Karar belli, sınır nokta Her zaman, şüphe var çokta Sözü tadında bırak da Yaralayan taş istemem 15/12/2006 Bursa İnsan Var, İnsancık Var Seyreyler kâinatı İnsan var, insancık var Bakışında sanatı İnsan var, insancık var Zerreden yaratılmış Enaniyet katılmış Ünvanla parlatılmış İnsan var, insancık var Yutar her daim gâmı Cennettedir makamı Ders eylemiş ahkâmı İnsan var, insancık var Kimisi sever sisi Kim hürmet dilencisi Gönüllerin incisi İnsan var, insancık var Esintisi öteden Çağrısı kaç kıtadan İlham almış atadan İnsan var, insancık var Veren el iz bırakır Altına döner bakır Sermayesi tam takır İnsan var, insancık var Her ân ikram-ı Hüda Ömür geçer beyhude Hak kapısında geda İnsan var, insancık var Sözü hassas terazi Toprak tohumdan razı Esir almış marazı İnsan var, insancık var 30/11/2008 Bursa Enaniyet: Bencillik, benlik Ahkâm : Hükümler Hüda : Yaratan, Hakk Maraz : Hastalık, zorluklar, engel Görüntüler-2 Şeytan kıskandıran insanımız var Tatlı dil altında, “yılanlar” gördüm İnsanlık mı gaye, şöhret mi şan mı? Şerrinden kaçınan “yılanlar” gördüm Genleriyle oynadılar sevginin Saltanatı sürer, bin bir sövgünün Çaktırmadan yuttur, modası günün Tek ayak üstünde, “yalanlar” gördüm Ayrık otu, barınmazdı bahçede Gönülsüz tek nakış, olmaz bohçada Bazen cümlelerde, bazen hecede Mânâyı kökünden , “yolanlar” gördüm Dünyevi – Uhrevi hesabı silmiş Bu yeni bir lisan, meğer bir dilmiş Helalini zaten ganimet bilmiş Haramdan hileden, “çalanlar” gördüm “Hey gidi günler hey” demek çözüm mü? Kabına sığmayan nedir, özüm mü? Dal aşı tutmamış, suçlu üzüm mü? Yârenler, erenler, “bilenler” gördüm Kaliteyi abartıp da soralım Daha güzeline kafa yoralım Nerede hata var, orda duralım Sağanak yağmurda, “solanlar” gördüm Her ânı, her rengi, farklı hayatın İnişi, yokuşu, çarklı hayatın Adası, kulesi, garklı hayatın Ağlanacak hale, gülenler gördüm 17/03/2009 Bursa Gark: Suya batma, batırma, boğulma
|
|
Son Güncelleme ( Pazartesi, 28 Aralık 2009 ) |